10 Mayıs 2013 Cuma

Peşinden koşacağınız bir umut ; SÖZ


İclal Aydın der ki ; 
"Söz nasıl acıtır? Bazen neden o kadar acıdır? 
İnsan, sonunda sırrı çözdüğüne inanarak sarılır sözlere. 
Anlamak, inanmak ve düşlerini gerçekleştirmek için sarılır.
İnsanlığını hatırlamak ve hatırlatmak için kapılır sözlere. 
Sürüp giden şu büyük adaletsizliğe son vermek ve dünyaya barışı getirmek için.
Acısını haykırmak ve daha fazla gözyaşı dökmemek için ışığa uçan pervaneler gibi sözlerin çevresinde birleşerek güçlenirler.
Tek yürek, tek ağız olup dünyaya ve acıya meydan okurlar. 
İnsanlar kitlesel ya da bireysel olarak, yaralı kalpleri iyileşsin diye dört elle sarılacakları ve kapılıp peşinden gidecekleri sözler bulur ya da beklerler.

Bir söze kanmak gibisi yoktur.
Bu yüzden, bir söze kırılmak kadar acısı da yoktur."

Tek bir söz veya sözler ; bazen acı bekleyişlerimizin sonu. Güzelliklerin başlangıcı. 
Bazense mutlulukların veya hayallerin bitişi. 
Her şey gider sözler kalır. 
Bazense her şey kalır sözler gider. Ortak nokta sözü söyleyen hep akıldadır. 

İnsanlar birbirlerini sözleriyle öldürebilirmiş. Aynı şekilde sözleriyle doğurabilirmiş. 
Git dersen ölür gel dersen doğar.  
Güvenmiyorum dersen gider, güveniyorum dersen kalır. Acıtmak isteyen acıtır. 
Hayat böyle. Kapılırsan ; ya birbirinizi yaratırsınız durmadan ya da acıyı doğurursunuz her zaman. 
Tek şart söz. Doğru insandan birbirinizi yaratmak için gerçek biçimde duyduğun bir söz. 
Peşinden koşacağınız bir umut. 
 

6 Mayıs 2013 Pazartesi

Kısa günün postu


Sessiz insanları anlayamıyorum. Bir insan hayatta neden sessiz kalır ki? 

İnsanlar sürekli iletişime açık varlıklar. Konuşmaya , tartışmaya , şakalaşmaya , dertleşmeye .. Ama çoğu insan bu saydığım altın değerinde vasıflara sahip değil. İçine kapanık , haksızlığa susan , sakin insanları samimi bulmuyorum. 
Sessiz kalmak  "ezilmek" demek. Her yerde. Her sekılde.  Ben aslında kendini ezdireni sevmiyorum. 
Bizim milletimiz " bana dokunmayan yılan bin yaşasın" kafasında. 
Sokakta bir kadını dövüyorlar. Koca koca adamlar , insanlar bakıp bakıp geçiyor. Birinden haksız yere para isteniyor " amaan benden istemesinler de ne yaparsa yapsınlar" diye susuluyor.
Siyasi konulara girmiyorum bile fakat şöyle bir değinmek gerekirse ;  eğer yaşadığımız ülkede bir şeylerden sızlanıyorsak ve bu sızlanmalar devam ediyorsa sessiz kalındığı içindir.  
Okullarda yapılan haksızlıklar söz komusu olduğunda ise ; ince ve önemlidir. Belli olmaz ama büyüktür.
En basitinden 25 kişilik sınıf bir haksızlığa uğrar 2 kişi dişlenir 2 kişi konusur. Geride kalan 23 kişisinin ağzı yok mudur ? 
25 kişi demek 2şer ebeveynden 50+25 =75 insana yapılan haksızlıktır
Küçüklüğümden beri hep konuşan ve susamayan insan oldum. Kötü bir şey olduğunu hiç düşünmedim. Bu tür insanlara " avukat ol sen " derler ya. Bana da dediler.  Ne alaka ya ? Her insan kendını korumalıdır. Konuşabilmek avukat olabilmek demek değil. Kimse bana yapamayacağım bir şeyi zorla yaptıramaz. Bunun avukatlıkla alakası yok

Bu kısa sitemimin sonuna gelirsek de sonuç şu ; kişilik meselesi deyip susmak diye bir şey yok susan ezilir , kendinizi ezdirmeyin gençler. 

5 Mayıs 2013 Pazar

Acı ve yanında getirdikleri...


Gerçek acı sizce nedir ? Koltuğa çarptığınız ayak serçe parmağınız ? Regl sırasındaki karın ağrılarınız ? Şeytan tırnağı ? Kavga sırasında midenize yediğiniz tekme ? sevgilinizin sizi terk etmesi ? Bence daha fazlası ;

Bundan 3 ay öncesinde gözümde bir arpacık çıktı, annem tam bir ay boyunca " arpacık o geçer iki güne geçer " dedi. Bense anneme direttim bu arpacık değil anne başka bir şey diye . Eczaneye gittim ilaçlar verdi. Kullandıkça daha da şişti daha da şişti. Bir ay içerisinde o arpacık dediğim şey gözümün üzerinde ayrı bir dünya oluşturdu. İnsanların yüzlerine bakamaz oldum sanki yüzümde bir bok varmış canavarmışım gibi. Sonunda aldım annemi babamı gittim hastaneye, arpacık sandığımız şey kist çıktı. Annem çok üzüldü tabiki çünkü doktor " ilk çıktığında gelseydiniz ilaçlarla geçerdi" dedi. Neyse başa gelen çekilir 1 ay ilaçlarla geçirmeye çalıştı doktor. Geçmedi, geçmedi.. Ameliyat dediler. Ameliyat?! Hayatımda Hiç ameliyat olmadım ki ben ? . Kadın sordu lokal anestezi mi narkoz mu ? Bende lokal tercih ettim neden sadece gözüm için bütün vücudum uyuşsun ki? Ameliyat günü geldi işlemler tamam. O iğrenç ameliyat önlüğü bonesi ve bilekliği geldi donuma kadar çıkartıp hepsini giydim sedyeye yattım annem elimden tuttu ve gözlerime baktı " burdayım " dedi. 20 dakikaya yanındayım dedim. Ve sedyeyele birlikte ilk kez göreceğim ameliyathanenin içine taşındım. Düşündüğümden çok daha farklı çok daha soğuk bir ortamla karşılaştım.hemşire geldi beni ameliyat masasına yatırdılar. Doktor geldi gözüme bir iğne soktu. Ameliyatı yaptı ve gitti. Tam 20 dakika. Daha fazla değil... Ameliyattan çıktım ağrı yok sızı yok. İlk tecrubem ve son olmasını dilediğim bu tecrübemin ardından bel kayması + bel fıtığı teşhisiyle hastaneye yatış işlemlerimi gerçekleştirdik. Beyin ve sinir cerrahları 17 yaşında bir kızın başına bunların gelmesine şaşırmış heralde 1 hafta boyunca hastanede yattım. tahliller , röntgenler .... Ne insanlar gördüm. Katın en genç ismi Irmak Uslu. Katı dolaştığımda görüyorum ki ; kimsesiz yaşlılar , ameliyattan yeni çıkmış dedeler, nineler. Kan, ilaç, ağrı, çığlıklar, korku. Bütün kat bu kelimelerden ibaret. Dayanıyorum , ameliyata kadar moralimi yüksek tutmaya çalışııyorum . Ameliyat günü geliyor akşamından bir korku içimi sarıyor. Basit bir ameliyat değil. Fıtık temizlenecek. Bel kayması için 2 tane platin takılacak ve ömrüm boyu orada kalacak. En az 2 en fazla 3 saat bir ameliyat. Ameliyat sabahı ailem arkadaşlarım akrabalar hepsi hastanede ağlamamk için zor tutuyor insan kendini. Yine o iğrenç boneyi önlüğü takıyorum. Bu sefer çok farklı... 20 dakika değil. Riskler var. İçimdeki korkular açığa çıkıyor. Sakat kalma tekrar edecek ameliyat durumları ve belki de ölüm. Hepsini bir kenara bırakıp annemlere güler yüzle veda etmek için 1 ay sonra tekrar ameliyat sedyesine yatıyorum. Annemin gözleri dolu. Babam kalbini tutuyor ablam dokunsan ağlayacak . Annem yine diyor ki " burdayız" bende gülümsüyorum.. Hemşire asansöre sokuyor sedyeyi annemler el sallarken asansör kapanıyor ve benim korkularımı gizleyen gülücüklerim yerini endişe dolu bakışlara bırakıyor. Tekrar ameliyathaneye giriyorum farklı bir hastanenin farklı bir bölümünin ameliyathanesine. Narkozla ilk tecrübem olacak anestezi uzmanları geliyor konuşurken uyuyalalmaktansa " size kolay gelsin " diyip gözlerimi kapatıyorum. Ameliyat başlıyor...
Bir bakıyorum.; Odamdayım çevremdeki insanların ırmak diye bağırdıklarını duyuyorum. Sedyyeden yatağıma koyuyorlar beni . Çenem hayatımda hiç titremediğim kadar titriyor. Parmak uçlarıma kadar soğuğu ve acıyı hissediyorum. Nefes almayı unutmuşum insanlar + doktorlar bağırıyor " uyan ırmak uyan uyan" gözlerimi açıyorum ama titreyiişim beni korkutuyor . Tam 4,5 saat süren ameliyatta ne yaptıklarını merak ediyorum. 2 saatlik ameliyat neden 4,5 saat sürmüş? Korkuyorum. Bütün yakınlarım odada. Ama benim kafam güzel. Narkozun etkisiyle sarhoş olmuşum 4 saatte ancak kendime geldim. İşte şimdi başlıyor kabus. Herkes teker teker gidiyor narkozun etkisi geçiyor ağrılar belimi ve tüm vucudumu sarıyor hala çıplağım. Hemşire gelip beni giydiriyor giydirirken ağrıdan çığlıklar atıyorum. Ağlıyorum. Belimde bir yeri kesmişler içine vida takıp dikmiş dikiş yerini de yakmışlar.düşünmesi bile acıtıyor. Ameliyat olduğum günün gecesi annem yanımda yatağımın ucunda sandalyede. Ölü gibi. Bembeyaz. Elimi tutuyor. Her " acıyor " dediğimde içi parçalanıyor . Sağıma dönemiyorum soluma dönemiyorum ağrıdan uyuyamıyorum annemi de uyuttmuyorum. Sadece sessiz sessiz ağlayıp allaha dua ediyorum. Hemşire damardan ilaç verip gidiyor bir boka yaramıyor , sıfır uykuyla ikinci güne giriyoruz. Annem de ben de çok kötüyüz. Zar zor başakla birlikte beni ilk kez tuvalete sokuyorlar. Aynaya baktığımda yüzü şişmiş, teni bembeyaz gözlerinin altı mosmor ve çaresiz bir ırmak görüyorum. Başak beni tutuyor o birlikte dans ettiğim sohbet ettiğim her yere gittiğim biricik dostum benim acımı paylaşıyor. Yarım kadar olmasına rağmen bütün vucudumu taşıyor. O kadar çaresizim ki. Elimi kaldıracak halim bile yok. Korsesiz kalkamıyorum . Başım vucuduma ağır geliyor. O akşam da uyku yok. Bütün gece anneme bakıyorum bir parça uyuyor bir parça öpüyor. Kıskanıyorum o bir parça uykuyu kıskanıyorum. Belki de 50 saattir uyumuyorumdur. En fazla 10 dk . Daha fazlasına izin vermiyor bedenim. Ağrılar izin vermiyor ... Ertesi günü serumdu kablolardı direndi sondaydı teker teker vucudumdan çıkarılıyor. Taburcu oluyor sıfır uykuyla ve bir parça umutla evime gidiyorum. Ev beni özlemiş. Ama ağlayan, acı çeken , uyuyamayan ırmakı değil. Neşeli ırmakı özlemiş. Herkes benden gülmemi ben iyiyim dememi bekliyor bense çaresizce ağlayıp sadece " acıyor " diyebiliyorum. Akşam oluyor bütün gün acıyla yattığım yatağım iğnelerini daha da bir batırıyor. Allaha yalvarıyorum. 2 dk uyku için . Gecenin 3 ünde dayanamayıp annemi uyandırıyorum korsemi takmasını söylüyor yavaş yavaş beni pencereye götürmesini istiyorum. Pencereye gittiğimde camı açıyor boğaza bakıp hıçkıra hıçkıra ağlıyorum anneme dönüp " bir daha ameliyat olmıcam" diyorum. Annem " tamam kızım olmıcaksın gececek hepsi" diyor. Bütün ev uyanık. Gecenin 3 ünde boğaza bakan ve ağlayan kız arkasında annesi babası ve ablası...  Ertesi gece müthiş bir ağrı beraberinde 39 derce ateşle geliyor. Allaha dua seanslarım yine devreye giriyor. Yapılacak bir şey yok geçecek gececek diyip avutuyorum kendimi . Kendimde değilim halsizim kolumu kaldıramıyorum sabah kalkıyorum saat 8 di sanırsam. Annemi kaldırıyorum Tuvalete gitmek istiyorum.
Burası önemli işte ; 
 Korsem takıldı tuvalete doğru yürürken gözlerim bulanık görmeye başladı. Annemin kolunu kavradım o sırada kapkara bir perde gözüme indi. 
Anneme sakin bir şekilde " anne bir şey görmüyorum" dedim. Annem pijamamı indirdi. Hissediyordum, duyuyordum, harekette ediyordum ufak tefek ama göremiyordum. 2 sn geçti 3 sn geçti o perde geçmedi. Anneme bağırdım " anne görmüyorum! " diye. İçimden kör oldum sanıyorum. Gözlerimi açmaya çalışıyorum ama zaten açık olduğunu hissediyorum annem beni sarsmaya başlıyor " dudakların ! Irmak ne oluyor ? Irmak ? Kendine gel ! Mosmor " gibi şeyler duyuyorum ve ardından kendime geldiğimde farkediyorum ki o an düşmüşüm yani bayılmışım. 3 günlük ameliyatlı birinin belinin üstüne düşmesi!? 
Bu anı özel olarak anlatmak istiyorum. Düştüğüm saniyeyi ne kadar hatırlamasam da hemen sonrası bir ömür boyu aklımdan gidemez. Her şey simsiyah acı o kadar derin ki bu güne kadar yaşadığınız hiç bir acı olamaz. Ölüme yaklaşıyorum annemin çığlıkları arasında... Beni kaldırmaya çalışıyorlar bense gerçekten sadece ölürsem annem ne yapar diye düşüyorum. Annem babasını bu tuvalette ameliyat sonrası düşmesi ve kanaması olarak kaybetti. Kızıını da burda kaybederse.. O acıyı burda inanın nasıl betimleyeceğimi bilemiyorum. Ruhumun emildiğini hissettim. Hücrelerimin beni terk ettiğini. Acının artık vücuduma değil beynime ve kalbime işlediğini hissettim. Beni kaldırdıklarında annem  anneanneme " anne kan var yerde kan var nerden geldi annee" diye ağlıyor ben ise kucağında çaresiz parmağımı bile oynatamıyorum sadece duyuyorum.. Kan gelmiş? Göremiyorum ki? Nerden gelmiş? Zaten ölüyorum ne önemi var .. Annemi son kez hissetmeye öpmeye koklamaya çalışıyorum. Aç gözlerimi diyor aç ırmak aç . Ambulans geliyor acıya acıya hastaneye gidiyorum gözlerim görüyor anneme sarılıyorum gerekilen müdahale yapılıyor . Ve artık ağrılar acılar yavaş yavaş beni terk ediyor. 

4 ay öncesinde acı nedir bilmezdim. Belki şükrederdim ama yetersiz olduğunu hiç düşünmezdim. Biri nasılsın dediğinde " iyiyim" derdim ama aslında doğrusunun " iyiyim, allaha şükür" olduğunu farketmezdim. 

Ölüme bu kadar yakın olmadım, acıyı bu kadar derin hissetmedim. Hastanede ve evde geçirdiğim şu bir buçuk ay boyunca öğrendiğim bir kaç şey var ; 
Hasta ve yaşlı insanlara yardım et çünkü bir gün sende onlar gibi gençlere muhtaç olacaksın.
Annenin kıymetini bil çünkü sen uyumadan uyumayan tek insan o. acını seninle paylaşan bokundan pisliğinden acından kanından ağlamandan usanmayan bıkmayan dayanan tek insan o. 
Nerde olırsa olsun herkese iyi davran çikolatanı paylaş, onlarda seninle bir şeyler paylaşacaktır
Aileni hep sev  sana bir şey olmasından en çok korkan onlar çünkü.
Kötü zamanında yanında olan dostlarını sakın bırakma, onlar gerçek dostların. 
Nerde olursan ol insanların yüzünü güldür . Onlar da seni güldürür muhakkak. 
Ve öğrendiğim en en en önemli şey ; 
ALLAHA ŞÜKRET
Sabah kalktığında tek parça olduğun için, nefes alıyor olduğun için, ellerin, ayakların, gözlerin, kulakların  , uyuyabildiğin , konuşabildiğin, gülenildiğin için herşey için şükret 

Acıdan sandalyeye oturamayıp yemek yiyemediğim ve bunun için ağladığım günü bilirim. Şimdiyse mutfağa girip yemek pişiriyorum. 
En önemlisi her zorlluğu atlatmanı sağladığı için ; ŞÜKRET ... 

Kör insanları,  Yatalak hastaları , Bacağı olmayan insanları , Kolları olmayanları artık daha iyi anlıyorum. Ben bir aydır bir nevi yatalak bir nev i bacaksız bir nevi kolsuzdum. Ve o gün bayılırken de kördüm. Hayatımın en iğrenç 1 ayıydı. O insanlara saygı duyun çünkü aralarında her şeye rağmen hayata tutunmaya çalışan mülemmel insaanlar var . Ben yapabilir miydim bilmiyorum. Düşünmek bile istemiyorum. 
BİNLERCE KEZ ŞÜKÜRLER OLSUN

Kendinize çok dikkat edin hayat gerçekten 1 ayda sizi değiştirecek kadar kısa ve "acı"

Ben sadece 17 yaşındayım ama çoğu 17lik insanın yaşamadığı şeyi geçtiğimiz ay yaşadım. En azından bu yazıyı okuyan akranlarıma ve benden küçüklere söylüyorum ; bedeninize sahip çıkın ve ona çok iyi bakın, ÖNCE SAĞLIK. 



3 Mayıs 2013 Cuma

Justin Bieber sevmiyor musunuz? O zaman tam sizlik bir yazı


Bu yazı belieberlara ya da herhangi bir fan grubuna yazılmadı. 
Ben 17 yaşındayım dün gitmiş olduğum justin bieber konserinde bir çok şey farkettim ve bunu insanlara bir şekilde açıklamam gerektiğini de düşünüyorum. 
Tüm eleştirelere dalgalara rağmen gitmek zorunda olduğum bu konser metrodan konser girişine kadar resmen utanç sebebimdi. Kapıda satılan justin bieber maskeleri, üniversiteli çocukların" justinin tükürdüğü su" diye su satmaları bıdık bıdık minik minik çığlık çığlığa kızlar... Ve bir sürü şey. Kuyrukta bir erkek arkadaşımla karşılaşıyorum kardeşini ve arkadaşını getirmiş. İkimizde neden geldiğimiz konusunda utanıyoruz. Stad yolu uzun, bir sürü kız koşuyor fotoğraf çekiliyor belki de hayatlarının en güzel gününü geçiriyor ve mutlu oluyor. Bizse ablamla dalga geçmek amaçlı milletin fotoğrafını çekiyor gülüyoruz. Sahaya girdiğimizde müthiş bir kalabalık var ama beklediğimin aksine sadece 13 14 yaş grubu değil. 6 7 yaşında erkek-kız çocuklar ve anneleri, babaları. 15 16 yaş grubu liseliler . İşin garibi benim yaşımda bir sürü erkeğin gelmiş olması. Sevgilisiyle gelenler.. Vs vs etrafıma bakındığımda gördüğüm iki tip insan var. Justin bieber t shirtlü kızlar erkekler. Ve cool bir şekilde çimenlere oturmuş sohbet eden benim yaş grubumda insanlar. Sizce bu iki insan grubu araasındaki fark ne? Bir grup şu an duygularının değiştiği gençliklerine  bir adım kalmış ve bu dönemde hepimizin geçirdiği " hayranlık" evresindeler. Bir grup ise hayranlık dönemini 1 ya da 2 yıl geride bırakmış müzik için gelmiş olgun insan topluluğu. Burda söylemek istediğim o küçük kızları çocukları bu kadar aşağılayan insanların bir zamanlar kim bilir hangi sanatçının hayranı olduğu merak konusudur. En azından benim için. Twitterda sadece fenomenlerin yani aslında halkın sevdiği insanların çıkıp " gençlik nereye gidiyor kendimden utanıyorum " gibi yorumları beni benden alıyor . Sebebi şu ki o insanların yorum yaptığı aşağıladığı kitle sadece duygularını kontrol edemeyen ve daha " genç " kitleye girmemiş çocuklar. Senin neyine onları aşağılamak iki Rt alacağım diye götlerini yırtan ama aslında her gün bir sanatçı uğruna 3 4 saatini masa başında geçiren cool görünümlü kezbanlardan bahsetmiyorum bile. Sadece sanatçı için masa başında oturmak , sevdiğini  haykırmak , çıldırmak eğer ergenlikse bu dünyadaki çoğu erkek ergendir. Sebebi her gün açıp 
izlediğiniz o pornolar , hayranı olduğunuz porno yıldızları inanın küçük kızların justini sevmesinden daha aşağılık ve tweet atılacak bir şey varsa " justinci abaza kızlar " değil. " porno yıldızlarının hastaları adamlar " olarak değiştirilmeli.sözüm meclisten dışarı. Özellikle tarafsız olanlar için. Şimdi dönelim konser alanına. İlerleyen saatlerde görüyorum ki ; sadece kızlardan oluştuğunu düşündüğüm topluluk erkekleri de fazlasıyla barındırmaya başlıyor. Konser saati yaklaşıyor ve sağımda ufacık ağlayan bir kız görüyorum soruyoruz ablamla neden ağlıyorsun? - göremiyorum diyor. Gel de üzülme şimdi . Ablalık duygularımız depreşiyor. İki üç cubuk bulup kızın ayağının altına koymaya çalışıyoruz. Babası ise çaresiz gözlerle kızının ağlamasını izliyor.  Türk milleti her yerde kendini belli eder ya ordada belli ediyor herkes önlere yığılmış herkes birinin omzuna çıkmış arkadaki kimse bir bok görmüyor. Bir kaç ufak tefek sorunun daha ardından konser başlıyor. Önyargılarım utançlarım bir daha açığa çıkarken; justin bieber sahneye çıkıyor. Şarkı ve çığlıklar başlıyor. Mükemmel bir dans mükemmel bşr şarkı mükemmel bir show sahnede . Ağzım açık izliyorum. sağıma baktığımda justini sevmeyen erkek arkadaşım bana dönüp mükemmel diyor. Atılan konfetiler adamların bu iş için gerçekten uğraştığını gözler önüne seriyor.  Verilen paranın hakkını aldığım için daha ilk şarkıda " helal olsun" diyorum. Bu güne kadar bir çok konserde bulundum özellikle türk sanatçıların konserleriydi. İkisi arasındaki en büyük fark. Bu ufak denen 19 yaşındaki çocuğun aslında bizim türk sanatçılarımızdan çok çok çok daha iyi olması. Playback yok. Oturup söylemek yok.   Şarkının tamamı boyunca dansçılar , gitarist, baterist alınlarından ter gele gele müthiş bir performans sergiliyor. Sahne mükemmel ayarlanmış aylarca çalışıldığı apaçık ortada. Benim üzüldüğüm nokta tam da burda başlıyor. İnsanların bu kadar laf ettiği bu sanatçının aslında her türk sanatçısından çoğu yabancı sanatçıdan çok daha fazla uğraşıyor ve çabalıyor olması . Konser boyunca dans etti ederken şarkı söyledi, gitar çaldı, bateri çaldı, piyano çaldı, rap yaptı, hayranlarına gayet güzel davrandı , hatta bir hayranını sahneye çıkarıp başına t aç taktı. Beklediğimin çok ama çok aksine mükemmel bir konserdi. Utançla girdiğim konserden göğsüm dik çıktım ve çıkarken ben bu çocuğu severim şarkılarını da sonuna kadar dinlerim diye çıktım.Aylar öncesinde demet akalının justin biebera laf ettiği haberini görmüştüm televizyonda. Şimdi demet akalını aynı sahne showunu yapmaya, gitar , piyano ve bateri çalmaya , rap söylemeye, bir konser için bu kadar para ve emek harcamaya davet ediyorum. Her insan bu dünyada emeğinin karşığını almalı. Bu çocuk gay, mal, salak, orospu çocuğu, ergen gibi sıfatları haketmiyor. Emek ortada. Bu çocuk sevilmeyi , sevilmese de saygı duyulmayı hakediyor. 
Konser çıkısı tekerlekli sandalyesiyle gelmiş bir kız ve sandalyeyi süren babasına bakıyorum kız belki de hayatının en güzel gününü geçirmiş evine gidiyor.. Babası ondan da mutlu... 
Eğer bu insan senin çocuklarını, sakatları , sakat çocuklaımızın ailelerini , bu ülkenin kızlarını mutlu ediyorsa sen saygı duyacaksın. Bu kadar basit...